top of page

İhtiyacı olana samimi bir mektup

Sevgili Okur,


Bu yazıyı bir mektup gibi yazmak istedim, ama seni çok seven, sana inanan, güvenen, seni biricik diye gönlüne saklayıp sevmiş bir arkadaşından gelen mektup gibi oku bunu, düşün, irdele ve en az bir tane karar ver sonunda.


Ben meme kanseri sürecinin ardından bir çok telefon görüşmesi, buluşma, yazışma gerçekleştirdikten sonra hepimizin endişelerinin aynı olduğunu biliyorum. İşin ilginç yanı genelde hikayelerimiz aynı olmasa da hayata bakışımız, insanlara davranışımız, kendimize nasıl baktığımız ve nasıl davranılmasına izin verdiğimiz hep bir örüntü sergiliyor. Eğer bloğu okuduysan biliyorsun ki sadece meme kanseri ile değil bir tür deri kanseri şüphesi ile de takip altındayım. Hastalıklar ve psikoloji arasında bir bağlantı olduğuna inanmamak elde değil, bunu kanıtlayan bir sürü yazı da vardır ama bugün kaynak göstermek, deli gibi araştırma yapmak hiç gelmiyor içimden. Sadece yazmak ve dikkat dağınıklığıma yenik düşmeden bu mektubun sonunu görmek istiyorum.


Deri ile ilgili hastalıklar bana hep kendi sınırlarımızın devamlı aşılmasına izin verdiğimiz için vücudumuzun bir tepkisiymiş gibi geliyor. Meme kanseri de farklı değil aslında, durmayı bilmediğin için durdurma çabası... Sağ meme ise erkek, sol meme ise kadın bazlı sıkıntıdan oluyormuş diyorlar. Erkek : baba, abi, erkek kardeş, kocan. Kadın : anne, abla, kız kardeş, karın. Evet karın, erkekler de meme kanserine yakalanabiliyorlar canımın içi. Neyse ne diyordum. İş yerinde, evde, arkadaşların arasında fark etmez, eğer devamlı herkesin her şeyine/işine koşup kendi ihtiyaçların ya da isteklerin söz konusu olduğunda kendini göz ardı ediyorsan, başını belaya sokmaya hazırlanıyorsun demektir. Bela da sınav demekmiş bu arada, yani kendi sınavına dört nala koşmaya başlıyorsun.


Bu arada derinlere dalmadan sana bildiğin bir sır vereyim mi, bu hayatta öğrenmen ve varsa çocuğuna öğretmen gereken ilk ders - aslında her uçağa bindiğinde kalkmadan sana söyleniyor zaten- "maskeyi önce kendinize takın" çünkü sen nefes alamazsan kimseye de nefes aldıramayacaksın. Başkaları nefes alsın diye yaptığın her feda-karlık senin feda ettiklerinden kar sağlaman yerine zarar görmene neden oluyor.


Bunun("maskeyi önce kendinize takın") doğru olduğunu öğrendikten ve inandıktan sonra bile uygulamaya sokmak zor açıkçası. Uygulamayı becerirsen de işinden, eşinden, ailenden, arkadaşlarından duymaya başlayacağın şeylere hazır olmalısın "Sen çok değiştin". Seni devamlı manipüle eden biriyse karşındaki "Senin ne haddine/Senin ne hakkın var" tepkilerine hazır olmalısın, hatta saldırgan tavırlarına da. Çünkü seni ilk defa kendi sınırlarını çizerken görüyor olacak. Ne kadar garip değil mi? Bu soruları o sana daha sormadan sen kendine binlerce kez soruyorsun aslında. İlk sınır çizdiğinde acaba haklı mı sorusunu içten içe soruyorsun. Ama bir dur ve düşün bakalım, rolleri değiştirseniz sen ona bunu söyler miydin? Ya da senden istediği şey neyse onu hiç istemek aklına gelir miydi?

Manipülasyona da gerek yok bazen. Karşısındaki kendini çok iyi tanıyor, sınırlarını çok iyi çiziyorsa devamlı uyum sağlayan taraf sen olmaya çalışıyorsan, ufff kırmızı bayraklar kalksın bakalım. Ufukta bir bela var yine. Misal, her an her saatte herkes tarafından ulaşılabiliyor musun? Beni tanıyan geç uyuduğumu bilir ve biri bana bir şey yazarsa hemen yanıtlama çabasına girerdim. Ne gereksiz bir çaba! Ne gerek var? Acil bir durum değilse neden durdurulamaz bir yanıtlama isteği doğuyor? Bu sosyal medya, whatsapp gibi araçlar da benim gibilere hiç yardımcı olmuyor tabi :) Sal sal biraz. Bırak o telefonu yatağa girmeden. Bırak laptop unu keyifle film izlerken/kitap okurken ya da seni mutlu eden şeyi yaparken. Bırak artık yahu! Laptop demişken, hiç izin alıp tatile gittiğinde laptopunu yanına almayabileceğini düşündün mü mesela? Benim aklımın ucundan geçmezdi :) Madalya mı verildi, yooo. Aferin bana, sorumluluk abidesiyim değil mi? Ne dünyayı kurtardı o kadar çalışmam ne de şirketi. Sadece uykusuz geceler, huzursuz tatilcikler, hiç durmayan, nefes almayan bir kafa. Peki ya sonuç? Hangi sonuç? Doğru olmadığını düşündüğün bir şeye hayır diyemiyorsan, karşındakinin seni manipüle ettiğini anlayıp ya da anlamayıp yine de onun istediği şeyleri yapmaya devam ediyorsan, yorulduğunda durmayıp daha fazla koşmaya çalışıyorsan, en son sadece kendin için ne zaman bir şey yaptığını hatırlamıyorsan, ben neyi yapmayı severim, şu anda nerede olmak isterim, bana ait hayaller neler, benim dünyam nasıl bir yer ve ben nasıl bir yer olmasını istiyorum sorularını yanıtlayamıyorsan işte sana fırsat.


Al kağıdı kalemi eline yaz bir sayfaya. Ama fiziki olsun, kalemi eline al, ağırlığını hisset, kağıda yazarken sürtünme kuvvetini fark et, ve ne kadar kalıcı olduğunu. Sorularını yanıtlamayı bitirdiğinde bir bak neler varmış sende sana dair, ne istiyormuşsun? Belki de en önemlisi de ne istemiyormuşsun? Çünkü en kolay aksiyon alabileceğin yer ne istemediğin :) İstediklerin için de bir yol haritasına ihtiyacın var, neyi, ne zaman, nasıl ve kiminle gerçekleştirmek istiyorsun? Yaz yaz vallahi yaz, sonuçlarına bir kaç yıl sonra şaşıracaksın. Demiyorum ki sana vur kır parçala, herkesi sil, fevri davran. Sadece kendini tanı, ne istediğini, sınırlarını bil ve bunları herkesin bilmesini sağla; çünkü sen sağlamazsan hayat, bedenin sana bir şekilde bunu hatırlatmaya çalışıyor. Hastalıklardan uzak durmak ya da iyileştirmeyi hızlandırmak için iyi beslenme, dinlenme, egzersiz ve bol su içme şart.

Bunları ayrıca şöyle de yorumluyorum ben; İyi beslenme : İyi insanlarla vakit geçirme iyi güzel duygular biriktirme Dinlenme : kendinle zaman geçirme, durma hali

Egzersiz : kendini tanıma, sevdiğin şeyleri yapma, yeni bir şeyler deneme Bol su içme : temizlenme, gereksizleri, iyi gelmeyen her şeyi çıkarma

Bil ki en kötüsü farkında olmamak. Eğer bu yazıyı okurken bir şeyler fark ettiysen harekete geçmek iyi bir fikir. Seni kocaman seven, Bir Dost.

 
 
 

Yorumlar


Meme Kanseri Günlüğü

  • alt.text.label.Instagram

©2023, Meme Kanseri Günlüğü - Merve Ergenç @All Rights Reserved

bottom of page